İmtihan

06/10/2009

berber2

1950li yıllar. Efendi vilayetinin bir ilçesinde tahrirat katibi; ilçesinde onunla iftihar ediliyor. Okumuş adam olmuşlar listesinde; görevli bulunduğu yerde seviliyor; hizmetse benimsemiş, gönüllü, koşuyor… Çocuklarını da ihmal etmemiş; onlar da başarılı… Birisi İstanbul’da tıp okuyor, diğeri nebilennerde devlet okulunda okulunda leyli mecanni (parasız yatılı), küçüğü yanında ilkokul öğrencisi sınıf birincisi… Üçünün masrafları da ona göre, nihayet bir devlet memuru; bir maaşa bakıyorlar. Eh emekliliği de gelmiş, düşünüyor emekli olmayı, bir iş yapmayı, memleketinde arsası var evi yok; mali durumun bir müddet takviye edilmesi gerekli. Bacanağı, kayın biraderi devreye sokuyor, ev yer arıyorlar…

Kiralık ev buluyorlar; Ağa konak geniş, tek kat dolma, tavan taban ahşap işlentili, yüklük dolap çiçeklik masif; ocak peçe eksiği yok. Kayın valideye teyzelere yakın. Dört oda salon. Odaları tamamen kilim döşüyor. Çepeçevre berde yastığı kamış yaprağından yerli imalat, üzerine beyazı çekilmiş, misafir odasının beyazı dantel işlemeli, köşelerde minder, koltuk yastığı topan yastık üçlüsü standard bu… Sobalı odada bir yerli imalat masa, iki adet altı liralık sandalye öğrencilerin çalışması için… Bir de yukarıda rafta bir radyo… Efendi emekli oluyor geliyor eve yerleşiyor. Kirası ucuz.

Yer de lazım. Adam kahveye gidemez. Ey kulübe gitsin; gider de şimdi kulüp bölünmez bütün, gerektiğinde kıvırması lazım, niye gitsin. Neyse yer de bulunuyor. İlçenin gazete bayii Dedebekir yaşlanmış usanmış ilgilenmiyor. Kendi şikayetçi, müşteri şikayetçi; devredecek adam aranıyor. Yakıştırıveriyorlar. Merkezi yerde beş metrekare dükkan tutuyorlar hesaplı.

Dükkana oturuyor gazete bayiliğini devralıyor. Onbeşbin nüfus, gazete bir gün sonra geliyor. Her gün posta treninden öğleye doğru saat 11’de istasyondan getiriveriyorlar. Aboneli gazete, açık gazete, dergi, mecmua, zarf, kağıt, damga pulu… Oh keka. Efendi kasabasına geldi ya, herkes gibi sekiz köşe kasketi başına geçiriyor. Memuriyetteki mutadı veçhile, bu defa kaymakam gibi saat 10’da evinden dükkana geliyor ya, çarşıdan geçerken kahvedekiler efendiyi birbirine gösterip “işte yeni emekli olmuş falan yerde memurdu, her gün yastığının altında nal gibi on lira var. Gazete karı da çabası” diyorlar. Hafta tatiline de alışmış. Tatilde eş dost veya oğlu akrabası bakıveriyor. Efendi tatilini yapıyor.

Küçük oğlu okuldan arkadaş, evler yakın. Çevre dar. Evlerine umumiyetle pazar günü girip çıkıyoruz. Efendiyi de görüyoruz. Evde öğleye kadar pijama ile dolaşıyor. İlgimizi çeken kendi kendine tıraş olması. Tuhaf karşılıyoruz. Kasabada herkes berbere gider, berberde tıraş olur; sık sık da tıraş olunmaz biliyoruz. Efendi küçük aynasını berde yastığın üzerine koyuyor. Karşısına bağdaş kurup oturuyor. Yüzünü köpürtüyor, tıraş oluyor. Bir yandan da çevresindekilere bir şeyler anlatıyor. Emek çekiyor, dikkatle dinliyoruz. Bazen hikayesinden öz geçmişinden bahsediyor. Mesela kendisinden üç beş kere dinlediğimiz memuriyet hikayesi şöyle;

Cumhuriyetin ilk yılları, harpten çıkılmış, güçlük yokluk yılları… İş sahası sınırlı, ziraat kağnı saban bilek gücü ile yapılıyor. Hayvancılıkta sorunlar var. Herkes önce yağını buğdayını hayvanını otunu samanını arpasını düşünüyor. Ticaret bir seviyede, inşaat döşeme dikme kerpiç çamur çoraktan ibaret… Kasabalar köyler dayanışma ile bir geçim için çalışıyorlar. Eğitim iptidai mektep, ilçelerde Rüştiye…

Durum bu iken Valilik bir tahrirat katibi kadrosu için ilana çıkmış. Mahalli gazetede usulen ilan, gören okuyan yokta. Vilayetteki memurlar biliyorlar yakınlarını haber veriyorlar.. Şartları neyse Rüştiye mezunu olacak bir de… Kulaktan kulağa dalga dalga haber yayılıyor. Pek çok kişi ilana uygun olarak kaymakamlıklara dilekçe veriyorlar. Bizim efendi de Rüştiye mezunu, kardeşi de kaymakamlıkta memur. O da dilekçe veriyor. Talepler toplanıyor, Valilik taliplilere tebligat yapıyor, vilayetteki yarışma imtihanına çağırıyorlar.

Vilayet ilçeye 65 kilometre. Otobüs, otomobil yok, tarifeli sefer yok. Tren var. Ara treni, trenle gidilecek istasyon 7 kilometre… Efendiyi bir gün önce hısımlardan gün görmüş, umur görmüş, harpte bulunmuş, esaret çekmiş birinin yanına katıyorlar. At arabası ile istasyona; oradan trenle vilayete gidiyorlar. Şehre çıkıyorlar, otel yok, otel olsa otele inecekler. Yanlarında sarı öküz parası var. Uzun çarşının başındaki Köle Hanı diye meşhur hana iniyorlar.

Uzun çarşı hareketli, imtihana girecekler dolaşıyor. Dışarıdan gelenler hanlara inmiş. Kimisi tanıdığına misafir, cepkenli mintanlı poturlu gençler caddeleri doldurmuşlar. Yolda, handa, aşçı dükkanında konu imtihan; herkes eda, seda, imla, inşa, bina, bab, kalıp müzakere ediyor, kendisine güveniyor.
Bizimkisi kaç yaşında ise gençliğinin baharında sempatik, beraberindeki lafını sözünü bilen kişi; akşam handa bir köşeye çekiliyorlar. Biri notlarına bakıyor çalışıyor, diğeri hancı ile sohbet ediyor. Hancı durumdan haberdar. Çok talipli olduğunu, hanların memur adayları ile dolduğunu, vilayet merkezinden de pek çok gencin imtihana katılacağını, sadece bir tahrirat katibi alınacağını söylüyor ve bir teklif yapıyor:

“Memur adayı için asri kıyafet ceket pantolon gömlek kravat satın alın, veya kiralayın. Size yardımcı olayım, elbisecinin evine haber göndereyim, açsın bakalım” diyor. Kabul ediyorlar. Dükkanı açtırıyor. Hancının tavsiyesine uygun bir elbise beğeniliyor. Uyduruluyor 7,5 liraya kiralanıyor. Sabahleyin aday giyinip vilayet konağına gidiyor.

Dilekçe verenler toplamışlar. Kalabalık bir grup hepsi vilayet konağının önünde. İsimleri alınıyor. İmtihana girecekler bekliyorlar. Neden sonra imtihan heyetinden olduğunu bildiren bir maiyet memuru kalabalığı topluyor. Karşılarına geçiyor, ilanat yapıyor. haydi bakalım:

– Efendiler heyetimiz imtihanı neticelendirmiştir. Vilayetimizde açık bulunan bir tahrirat katibi kadrosuna dilekçe veren ve hazır olan adaylardan falan kişinin tayini uygun görülmüştür.

Diyor ve asri giyimli tek adayı içeri buyur ediyor. Diğerlerinin dağılmasını söylüyor. Kiralık elbiseler içinde içeri giren bizimkisinin işlemlerine başlanıyor, neticede tayini yapılıyor.

Vilayetin önündeki kalabalık aday grubundan ilan edilen neticeye itirazlar oluyorsa da, aklı erenler “Bak adam açıkça dağılmanızı söyledi. Yani ‘ortalıkta dolaşırsanız eğer, ayaklarınızı kırarım’ demeye getirdi, bize kalırsa hiç itiraz etmeyin” dediler. Onlar da hak verdiler…